Ucuz Sanata Karşın, Pahalı Aktiviteler
Bu ülkede sanat çok ucuz bir noktaya geldi maalesef. Peki bu ülkede, sanat yapmak bu kadar ucuzlaşmış ve basitleşmişken, konserler ve sinemalar neden bu denli pahalı?
''Sen kimsin ki, sanatı ve sanatçıyı eleştiriyorsun?'' diyebilirsin belki de. Evet ben kimse değilim, zaten gerçek sanatı ya da sanatçıyı eleştirdiğim falan da yok. Benim sözüm, o kendini sanatçı sınıfına koyan insanlar için.
Her yıl aynı ritimlerin üzerine, farklı sözler yazan... Özür dilerim. Her yıl aynı ritimlerin üzerine, aynı sözleri yazan kimselere bir yakarış belki de bu. Eski sevgilisine, ''atar'' yapan, onu iğneleyici sözleriyle rencide etmeye çalışanları tanıyorsun değil mi? Hani; Türkçe konuşmaktan ve yazmaktan aciz kişiler var ya, onlardan bahsediyorum. Onlar, her yılın yaz aylarında ortaya çıkar, stüdyoya girer ve ortaya bir single atarlar.
Bu kalabalık grup, tahminimce bir akşam buluşuyor ve birkaç satır yazıyor ardından dağılıyor. Kendileriyle baş başa kaldıklarında ise, o satırların içinden seçtikleri kelimeleri değiştiriyorlar. Ardından kayda giriyorlar. İşte milyonların dinleyeceği parça hazır. Şimdi yapılması gereken şey; yüzlerce liralık konserlerden oluşan bir konser takvimi oluşturmak.
Her yıl aynı ritimlerin üzerine, farklı sözler yazan... Özür dilerim. Her yıl aynı ritimlerin üzerine, aynı sözleri yazan kimselere bir yakarış belki de bu. Eski sevgilisine, ''atar'' yapan, onu iğneleyici sözleriyle rencide etmeye çalışanları tanıyorsun değil mi? Hani; Türkçe konuşmaktan ve yazmaktan aciz kişiler var ya, onlardan bahsediyorum. Onlar, her yılın yaz aylarında ortaya çıkar, stüdyoya girer ve ortaya bir single atarlar.
Bu kalabalık grup, tahminimce bir akşam buluşuyor ve birkaç satır yazıyor ardından dağılıyor. Kendileriyle baş başa kaldıklarında ise, o satırların içinden seçtikleri kelimeleri değiştiriyorlar. Ardından kayda giriyorlar. İşte milyonların dinleyeceği parça hazır. Şimdi yapılması gereken şey; yüzlerce liralık konserlerden oluşan bir konser takvimi oluşturmak.
Belki de bu bizim suçumuzdur. Youtube'da ufak bir aramayla farkedeceksin ki; Barış Manço, Zeki Müren, Cem Karaca, Erkin Koray gibi unutulmaması gereken sanatçıların izlenme oranları, o kişilerin oranlarından çok daha az. Onlar da, bu durumu kendilerince öyle bir yorumlamış olacaklar ki, kendilerini ustalardan daha önemli bir konumda gördüler.
Çok affedersin de, sıçayım böyle sanata.
Sinema konusunda ise çok farklı bir boyuttayız. Sinemaseverler, gerçekten sinemasever değil. Beş serisi olan bir filmi ele alalım. Bu serinin ilk filmi, 2008 yılında hayatımıza girdi. Her filmde gördüğümüz şey aynı. Değişen tek şey ise, zaman ve mekan. Hiç değişmeyen bir tip, hiç değişmeyen espriler, çoğu belden aşağı ve kadınları aşağılayan espriler. Ne kadar da komik! Ve maalesef ki, bu film milyonlar tarafından ilgiyle takip ediliyor, izleniyor. Hem de, yüksek sinema fiyatlarına aldırış edilmeden.
Peki, pazardaki kaliteli filmler, neden gerekli sansasyonu yaratamıyor? Çünkü; senaryosunu yazarken, yazarın aklını bir kenara bıraktığı filmler izleyicide afyon etkisi yaratıyor. İzleyici sadece o ve onun gibi filmlere saplanıp kalıyor. Piyasa gitgide o saçma filmlerin esiri olmaya başladı. Ne yazık ki bu düzen bozulmayacak ve biz o filmleri izlemek zorunda kalacağız.
Tiyatro? Aslında, tiyatro tarafında fiyatların yüksek olmasından şikayetçi değilim. Zaten böyle bir yalan söylemeye gerek de yok. Evet, tiyatro tarafında fiyatlar yüksek değil ama oyunlar o kadar rezil bir hal aldı ki...
Devlet tiyatrolarında, siyasi propaganda içeren oyunların sayısı son dönemlerde oldukça arttı. Buna hiçbir şekilde karşı değilim. Sahnede, siyasi propaganda yapan oyunları görmemiz gerekiyor. Ama bu oyunların seçimini yaparken, biraz daha adil olmak gerekmez mi? Yetkililer kendisine karşıt görüş içinde olan oyunları oynatmamak için çabalıyor adeta. Yetkililer neden sadece kendilerine alkış tutan, onların yanında saf tutan oyunları seçiyor? Sırf, sahnedeki oyunculara saygısızlık etmemek için salonda oturmak zorunda kalabiliyor insan.
Tüm bunlara rağmen, sanatı seviyoruz, vazgeçemiyoruz. Yapacak çok şeyimiz var. Yapacak hiçbir şeyimiz yok.
Çok affedersin de, sıçayım böyle sanata.
Sinema konusunda ise çok farklı bir boyuttayız. Sinemaseverler, gerçekten sinemasever değil. Beş serisi olan bir filmi ele alalım. Bu serinin ilk filmi, 2008 yılında hayatımıza girdi. Her filmde gördüğümüz şey aynı. Değişen tek şey ise, zaman ve mekan. Hiç değişmeyen bir tip, hiç değişmeyen espriler, çoğu belden aşağı ve kadınları aşağılayan espriler. Ne kadar da komik! Ve maalesef ki, bu film milyonlar tarafından ilgiyle takip ediliyor, izleniyor. Hem de, yüksek sinema fiyatlarına aldırış edilmeden.
Peki, pazardaki kaliteli filmler, neden gerekli sansasyonu yaratamıyor? Çünkü; senaryosunu yazarken, yazarın aklını bir kenara bıraktığı filmler izleyicide afyon etkisi yaratıyor. İzleyici sadece o ve onun gibi filmlere saplanıp kalıyor. Piyasa gitgide o saçma filmlerin esiri olmaya başladı. Ne yazık ki bu düzen bozulmayacak ve biz o filmleri izlemek zorunda kalacağız.
Tiyatro? Aslında, tiyatro tarafında fiyatların yüksek olmasından şikayetçi değilim. Zaten böyle bir yalan söylemeye gerek de yok. Evet, tiyatro tarafında fiyatlar yüksek değil ama oyunlar o kadar rezil bir hal aldı ki...
Devlet tiyatrolarında, siyasi propaganda içeren oyunların sayısı son dönemlerde oldukça arttı. Buna hiçbir şekilde karşı değilim. Sahnede, siyasi propaganda yapan oyunları görmemiz gerekiyor. Ama bu oyunların seçimini yaparken, biraz daha adil olmak gerekmez mi? Yetkililer kendisine karşıt görüş içinde olan oyunları oynatmamak için çabalıyor adeta. Yetkililer neden sadece kendilerine alkış tutan, onların yanında saf tutan oyunları seçiyor? Sırf, sahnedeki oyunculara saygısızlık etmemek için salonda oturmak zorunda kalabiliyor insan.
Tüm bunlara rağmen, sanatı seviyoruz, vazgeçemiyoruz. Yapacak çok şeyimiz var. Yapacak hiçbir şeyimiz yok.
Yorumlar
Yorum Gönder